İzmir dönüşü yazılmış ilk yorumu okudum biraz önce gene. Cem yazmış. Bitmesin bu yolculuk demiştik, bitmesin bu yolculuk demiş yazsında da, bitmesin diyoruz hala. Yazının bir yerinde eğitmen arkadaşı Yılmaz’dan söz etmiş, benden.
Eğitmenlik diyorum nasıl bir iş , nedir, necedir, neyi eğitmektir, nasıl eğitilir diye de eğitimler var, eğite ve eğitiledurmak, eğitişmek.
Herhalde benim projemizin mobil ayakları adına söyleyebileceğim kilit sözcüktür bu ‘’eğitişmek’’.
Mobil ayak dediğimiz, gezici eğitimlerin ilk ayağı olan ilkin İzmir daha sonra geri kalan iller için, yolculuğumuza bir saat kala bir saate kadar, gökyüzünün aydınlanmasının tam da gözleri önünde kilit sözcükler bulmak çabasındaydık.
Yazılmış ilk yorumda, ‘hedefine ulaştığını düşündüğümüz İzmir ili gezici eğitimleri’ denmiş, hedefimize giden yolda kilit sorularımız, cümlelerimiz var bizim işte, ki bunlar bizden daha genç arkadaşlarımızın akıllarını hamhalat biçimde sadece karıştırmak amacı olan tümcelerden öte, bizim bu projede işteş ( eğitişmek ) taraflardan biri olarak ‘eğitilen’ payımızı kat be kat artırmıştır.
Tek meselemiz eğitim değil asla. Katıksız eğitim bana göre değil.
Yazımın başından beri eğitim eğitim diyorum, daha diyeceğim de, ama önce durun da şu kilit cümelerimizden zikredelim. Dedik ya , tek meselemiz eğitim değil bizim, biz biliriz ki her şeyden evvel ve hepi topu insanız biz. Daha sonra belki, eğiten ve eğitileniz.
Bizden daha genç olan malum arkadaşlarımızın kafasını Avrupa Avrupa diyerek şişirmekten de korkarız biz, derslere girip çıkan girip çıkan kitap akıllı defter fikirli sevgili öğretmenlerimiz gibi. İlk ana cümlemiz bizim belki de, çok uzaklardan değil, pek yakından geldiğimizi anlatmak istiyordu onlara : ‘’ Biz birazdan bol bol Avrupa deyip duracağız, sizin başınızı şişireceğiz zaten ‘’
Ve buradan sonra artık söz hep onların. Bize Avrupa denilince akıllarına gelen şeyi söyleyecekler. Eiffel kulesi, Venedik, Futbol, Seyahat, Avrupa Birliği, Amerika..
Tam da Amerika cevabını gören bir diğeri onlara Amerika’nın Avrupa’yla ilgili bir yer olmadığını söylerken, birbirlerini çok tanımayan bu karma sınıftaki arkadaşlarımız bir diğer arkadaşını dinleme, ona bir şeyler söyleme, bizzati tanışma ortamının içinde buluyor kendini, hem de her hangi bir lise hayatı mevzusundan epey farklı bir konu vesilesiyle.
Bize verdikleri ve verecekleri cevapların bir süzgeci yok, olmayacak.
Her biri üzerinde düşüneceğiz. Onlarla.
Düşünüyoruz, Avrupa gerçekten hangisi idi : saçma olmayan kurallar, Türkler’den nefret eden kalleş bir topluluk, temiz bir çevre, altı harften oluşması ?
‘’En doğrusu hangisi sizce ? ‘’
Sözle soru ile bir cevap bulamadık kendimize ilkin, devam edeceğiz. İsteğimiz bu çünkü, nedir herkesin ağzındaki bu sakızın cinsi markası tadı , Avrupa ?
Cevaplarda bir ortak paydaya gidilecekse şayet, bu Avrupa Birliği olacaktır.
Dişimize dokunsun istiyoruz biz bulduğumuz bulacağımız cevap, ve sormaya devam ediyoruz:
Eğitmenlik diyorum nasıl bir iş , nedir, necedir, neyi eğitmektir, nasıl eğitilir diye de eğitimler var, eğite ve eğitiledurmak, eğitişmek.
Herhalde benim projemizin mobil ayakları adına söyleyebileceğim kilit sözcüktür bu ‘’eğitişmek’’.
Mobil ayak dediğimiz, gezici eğitimlerin ilk ayağı olan ilkin İzmir daha sonra geri kalan iller için, yolculuğumuza bir saat kala bir saate kadar, gökyüzünün aydınlanmasının tam da gözleri önünde kilit sözcükler bulmak çabasındaydık.
Yazılmış ilk yorumda, ‘hedefine ulaştığını düşündüğümüz İzmir ili gezici eğitimleri’ denmiş, hedefimize giden yolda kilit sorularımız, cümlelerimiz var bizim işte, ki bunlar bizden daha genç arkadaşlarımızın akıllarını hamhalat biçimde sadece karıştırmak amacı olan tümcelerden öte, bizim bu projede işteş ( eğitişmek ) taraflardan biri olarak ‘eğitilen’ payımızı kat be kat artırmıştır.
Tek meselemiz eğitim değil asla. Katıksız eğitim bana göre değil.
Yazımın başından beri eğitim eğitim diyorum, daha diyeceğim de, ama önce durun da şu kilit cümelerimizden zikredelim. Dedik ya , tek meselemiz eğitim değil bizim, biz biliriz ki her şeyden evvel ve hepi topu insanız biz. Daha sonra belki, eğiten ve eğitileniz.
Bizden daha genç olan malum arkadaşlarımızın kafasını Avrupa Avrupa diyerek şişirmekten de korkarız biz, derslere girip çıkan girip çıkan kitap akıllı defter fikirli sevgili öğretmenlerimiz gibi. İlk ana cümlemiz bizim belki de, çok uzaklardan değil, pek yakından geldiğimizi anlatmak istiyordu onlara : ‘’ Biz birazdan bol bol Avrupa deyip duracağız, sizin başınızı şişireceğiz zaten ‘’
Ve buradan sonra artık söz hep onların. Bize Avrupa denilince akıllarına gelen şeyi söyleyecekler. Eiffel kulesi, Venedik, Futbol, Seyahat, Avrupa Birliği, Amerika..
Tam da Amerika cevabını gören bir diğeri onlara Amerika’nın Avrupa’yla ilgili bir yer olmadığını söylerken, birbirlerini çok tanımayan bu karma sınıftaki arkadaşlarımız bir diğer arkadaşını dinleme, ona bir şeyler söyleme, bizzati tanışma ortamının içinde buluyor kendini, hem de her hangi bir lise hayatı mevzusundan epey farklı bir konu vesilesiyle.
Bize verdikleri ve verecekleri cevapların bir süzgeci yok, olmayacak.
Her biri üzerinde düşüneceğiz. Onlarla.
Düşünüyoruz, Avrupa gerçekten hangisi idi : saçma olmayan kurallar, Türkler’den nefret eden kalleş bir topluluk, temiz bir çevre, altı harften oluşması ?
‘’En doğrusu hangisi sizce ? ‘’
Sözle soru ile bir cevap bulamadık kendimize ilkin, devam edeceğiz. İsteğimiz bu çünkü, nedir herkesin ağzındaki bu sakızın cinsi markası tadı , Avrupa ?
Cevaplarda bir ortak paydaya gidilecekse şayet, bu Avrupa Birliği olacaktır.
Dişimize dokunsun istiyoruz biz bulduğumuz bulacağımız cevap, ve sormaya devam ediyoruz:
‘’ Avrupa, Avrupa Birliği midir? ‘’
Bu sefer de bu soruyu pataklıyoruz hep beraber. Haritalarımızdan cevaplar bekliyoruz : Roma, Avrupa Konseyi, Derebeylikler, Osmanlı İmparatorluğu, Uefa, Avrupa kıtası …
Karşımızda bir cevap daha var artık, o da herkesin her şeyin Avrupa hakkında bir cevabının olduğu, coğrafya; kıta, tarih; devletler imparatorluklar, siyaset; Avrupa Konseyi, gün; Avrupa Birliği ve bu işlerle ilgilenen kişilerin de paralel cevapları…
Biz zaten biliyorduk ki, herkesin kafasında bir Avrupa, Avrupa diye bir şey var, bu yüzdendir ki bize Avrupalarından bahsetmelerini istedik onlardan.
Karşımıza çıkacak çeşitli cevaplardan da haberdardık tabii ki..
Çıktı da : Birleşmiş Milletler, ünlü şehirlerde her gece harcanan milyonlarca dolar, Viyana kuşatması…
Bunca çeşit cevabın sebebini merak ettik : ‘’ Niye herkes ayrı bir şey söylüyor ? ‘’
Her kes tabii ki ayrı bir şey söyleyecekti ve de söylemeliydi.
Farklıydık.
Öznellik söz konusuydu.
Birbirimize göre değişiklik arz eden şeyler vardı.
Kimliklerimiz belki.
Bu sefer de arkadaşlarımızın elerine üzerinde tam ortasına içlerinde hissettikleri, benliklerinde duydukları şeyi yazacak şekilde dışa doğru genişleyen çemberler çizip, doldurmaları için kağıtlar verdik.
Bu sefer de bu soruyu pataklıyoruz hep beraber. Haritalarımızdan cevaplar bekliyoruz : Roma, Avrupa Konseyi, Derebeylikler, Osmanlı İmparatorluğu, Uefa, Avrupa kıtası …
Karşımızda bir cevap daha var artık, o da herkesin her şeyin Avrupa hakkında bir cevabının olduğu, coğrafya; kıta, tarih; devletler imparatorluklar, siyaset; Avrupa Konseyi, gün; Avrupa Birliği ve bu işlerle ilgilenen kişilerin de paralel cevapları…
Biz zaten biliyorduk ki, herkesin kafasında bir Avrupa, Avrupa diye bir şey var, bu yüzdendir ki bize Avrupalarından bahsetmelerini istedik onlardan.
Karşımıza çıkacak çeşitli cevaplardan da haberdardık tabii ki..
Çıktı da : Birleşmiş Milletler, ünlü şehirlerde her gece harcanan milyonlarca dolar, Viyana kuşatması…
Bunca çeşit cevabın sebebini merak ettik : ‘’ Niye herkes ayrı bir şey söylüyor ? ‘’
Her kes tabii ki ayrı bir şey söyleyecekti ve de söylemeliydi.
Farklıydık.
Öznellik söz konusuydu.
Birbirimize göre değişiklik arz eden şeyler vardı.
Kimliklerimiz belki.
Bu sefer de arkadaşlarımızın elerine üzerinde tam ortasına içlerinde hissettikleri, benliklerinde duydukları şeyi yazacak şekilde dışa doğru genişleyen çemberler çizip, doldurmaları için kağıtlar verdik.
Aşık , sinirli, Türk, öğrenci, Fenerbahçeli, Müslüman, Çılgın olduklarını yazdılar..
Hepimiz ordaydık. Ama içimizden gelenler farklıydı.
Yani ben bu yazıyı, o gün yazacak olsaydım ne değişirdi ki ,
onlara ‘’ Bu soruyu size dün sorsaydık? ‘’ diye sorunca ne değişti ?
Sınavları olunca öğrenci, yaz tatilinde genç, Ramazan Bayramında Müslüman ve tabii ki milli bir maçta Türk hissedeceklerdi.
Sınavları olunca öğrenci, yaz tatilinde genç, Ramazan Bayramında Müslüman ve tabii ki milli bir maçta Türk hissedeceklerdi.
İşte biz, aradaki farkların altına çektiğimiz çizgileri her geçen dakika daha da kalınlaştırıp
‘’ Hiç biri birbirinden yanlış/doğru değil ‘’ diyerek onlara aslında telaffuzunu etmek istediğimiz şeyler: siyasi, dini ya da futbol ile ilgili her hangi çeşit bir fanatizmin neye sebep olabileceği ve neyle sonuçlanabileceğini anlatmaya çalışan, bu bahsettiğimiz onca şeyin esasen kalıcı mana sahibi olmadıkları, anlamlarının içinin doldurulabileceği, değişebileceği, değişime tabi olduğunu ve olacağını, şekillendirilebileceğini göstermek isteyen şeylerdi..
Bu günün koşullarında, tek bir fikrin peşinde koşmamak bilhassa bir gerek.
Tek boyutlu düşünmemek, bir sorunun karşımıza çıkaracağı cevapların ‘’şimdilik’’ olduğunu hep bilmek , hiç unutmamak gerek ..
İzmir dönüşü pek kolay olmadı.
Ben çok iyi biliyorum ki, bizden daha genç bu arkadaşlarımızın bizden gitmememizi istemeleri, o her daim bekledikleri tenefüse çıkmak istememeleri bizim vesilemizle kaynayan ders değil, asla.
Ben öyle iyi hatırlıyorum ki, kaynamasını istemediğim dersin ve, girmeye katlanamadığım dersin öğretmeni arasında ki farkı.
Ve ben öyle farkındayım ki, iki ayağıyla bastığı yerde fikirlerinin baş harflerini bırakacak insanların , bu dünyaya ne kadar gerektiğinin..
‘’ Şimdilik ‘’ bu yazı bu kadar .
Bu günün koşullarında, tek bir fikrin peşinde koşmamak bilhassa bir gerek.
Tek boyutlu düşünmemek, bir sorunun karşımıza çıkaracağı cevapların ‘’şimdilik’’ olduğunu hep bilmek , hiç unutmamak gerek ..
İzmir dönüşü pek kolay olmadı.
Ben çok iyi biliyorum ki, bizden daha genç bu arkadaşlarımızın bizden gitmememizi istemeleri, o her daim bekledikleri tenefüse çıkmak istememeleri bizim vesilemizle kaynayan ders değil, asla.
Ben öyle iyi hatırlıyorum ki, kaynamasını istemediğim dersin ve, girmeye katlanamadığım dersin öğretmeni arasında ki farkı.
Ve ben öyle farkındayım ki, iki ayağıyla bastığı yerde fikirlerinin baş harflerini bırakacak insanların , bu dünyaya ne kadar gerektiğinin..
‘’ Şimdilik ‘’ bu yazı bu kadar .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder